top of page

Makrobiyotik Beslenme

Genel bir tanım yapacak olursak beslenme prensipleri açısından rafine, paketli ürünlerden uzak, öğün sayılarının mümkün olduğunca az tutulması gereken; kişiyi stres ve kötü ruh haline sokacak duygu durumlarından uzak tutmayı amaçlayan, sağlıklı ve uzun yaşam felsefesini benimsemiş yeni bir yaşam biçimi olduğunu söyleyebiliriz. Makrobiyotik beslenmeye geçmek kendiniz için yapacağınız radikal bir değişim olmasının yanı sıra yaşam kalitenizi arttırmayı hedeflemektedir.



Bu beslenme felsefesi Okiniwa Ada’sında yaşayan kişilerin beslenme biçimine benzemektedir. Bu adada yaşayan kişilerin özellikle yoğun stresten ve metropol şehirlerinin kalabalığından uzak, kendilerine vakit ayırabildikleri zaman dilimleri olan, beslenme açısından da hep organik ve kendi yetiştirdikleri ürünleri tüketen ve rafine/paketlenmiş ürünlerden tüketmeyen insanlar olması yaşam sürelerini uzattığı söylenmektedir.


Hayatta her alanda dengeye ihtiyacımız bulunmaktadır. Makrobiyotik beslenmede Yin ve Yang’ın dengesi kullanılmaktadır. Temelde dengeli beslenmeyi amaçlayarak vücudu ve ruhu doğanın dengesine eşitlemeye çalışmaktadır. Makro besin öğeleri olan karbonhidrat, protein ve yağı belirli yüzdelerle günlük öğünlere bölmektedir. Bu özelliği ile geleneksel beslenme terapisine yakın bir yol izlemekte olduğu söylenebilir. Bir başka ortak noktası ise fazla çiğnemeden ve bunu yaşam biçimi haline getirmeyi amaçlamasından bahsetmesidir. Bir yiyeceği daha fazla çiğnemek tadını almanızı sağlayarak ruhsal doygunluğu sağlarken, fiziksel olarak beyne gönderilen sinyaller sayesinde doyma süresini kısaltmaktadır. Bu şekilde fazla yemeyi engellemektedir. Her şeyde olduğu gibi sürdürülebilirlik önemli olduğundan bu beslenme ve yaşam tarzını benimsemek dengeyi yakalamak için önemli bir noktadır.

Bir özelliği ile geleneksel beslenme terapisinden farklılaşmaktadır. Makrobiyotik beslenmede sabahları yukarıdaki enerji daha güçlü olduğundan dolayı kahvaltının suda pişirilen tam tahıllar gibi daha hafif besinleri içermesi gerektiği söylenirken geleneksel beslenme terapisinde gün içinde daha fazla enerjiye ihtiyaç duyulduğu için güçlü bir kahvaltı yapılması önerilir. Akşamları makrobiyotik beslenmede ise aşağı enerji daha güçlü olduğundan dolayı, öğün daha geniş olabileceği söylenirken geleneksel beslenme tedavisinde akşamları hazmı kolay olan sebze yemekleri tercih edilmesi önerilmektedir.

Makrobiyotik beslenme aslında geleneksel beslenmenin vurgulamadığı önemli bir noktayı vurgulamaktadır. Her alanda aşırı uçları yaşamamak gerektiğine değinmektedir. Örneğin çok sinirlenmemek/çok pasif kalmamak, aşırı hareketli olmak/hiç hareket etmemek, çok fazla zararlı besin tüketmek/aşırı vegan veya vejeteryan beslenmek vb. gibi. Bu alanların hepsinde dengeyi sağlamak vücudu ve ruhu hastalanmaktan koruyabilmektedir.


Birçok önemli hastalıktan koruyor olmasının sebebi ise paketli gıdalardan, rafine şeker içeren ürünlerden uzak olması daha çok doğala yönelmesidir. Örneğin Leaky Gut Syndrome’unda fazlaca rafine ürünün barsaklara zarar vererek küçük delikler oluşturması ve bunun sonucunda barsaktaki toksik maddelerin dolaşıma geçerek beyinsel fonksiyonları etkileyen hastalıklara neden olmasından dolayı yeni beslenme yaklaşımları geliştirilmeye başlanmıştır.


Özellikle Alzheimer, Otizm, depresyon ve kanser gibi hastalıklara sebep olan bu sendromun tedavisinde Makrobiyotik beslenme yaklaşımı denenebilir.

Her yeni yaklaşımda olduğu gibi bunda da endişeler bulunmaktadır. Özellikle öğün sayılarını az tutmak en başta hızlı etkisini gösterebilecek bir semptom olan hipoglisemi gelişimini düşündürmektedir. Bunun yanı sıra süt ürünlerini fazla önermeyen bir yaklaşım olması sebebiyle kalsiyum eksikliğinin kemik sağlığına olumsuz etkileri olabilir.


Makrobiyotik beslenmede tıpkı geleneksel beslenme tedavisinde olduğu gibi kişisel farklılıkları ele alarak bir yaşam tarzı belirlenmesi gerektiğini savunmaktadır. Her bireyin kendine uygun olan planı ve listesiyi belirlemesi motivasyon ve ilerleme açısından da faydalı olacaktır. Kısaca Makrobiyotik beslenme ve yaşam tarzının bize söylediği şey; “İçinizde hiçbir endişe veya karşı tarafa sorumluluk hissi bulundurmadan, gerçekten istiyorsanız veya o sizin yapmanız gereken bir iş ise yapın. Başka insanların yüklerini taşımayın. Hayatın hızlı akışında kendinize anlar yaratın. Doğala yönelin. Yediğinizin ve yaşadığınızın her zaman farkında olun. Vücudun dengesini bozacak uçlara yönelmeyin. Dengeyi bozacak şeyler olduğunda mutlaka dengeye geri dönün.” Yeni bir yaklaşım olan bu felsefe iyi bir yaşama sahip olmak için yapılmalıdır.


15 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page